25 Haziran 2009 Perşembe

Hayırlı Kandiller

Kandiliniz mübarek olsun. Allah'ım bizim için hayır olanlara gönlümüzü razı; razı olduklarımızı da bizim için hayırlı kılsın.

19 Haziran 2009 Cuma

HAMAM BÖCEĞi VE NAMAZ

(Can kardeşimden alıntıdır)
Tüm vücudum titriyor, başım dönüyor, midem bulanıyordu. Günün yorgunluğunun belirtileri çıkmaya başlamıştı en şiddetlisinden. Ders çalışmam lazımdı sınavlar için, ama mecalim yoktu. Akşam ezanı okundu o ara. Yapmam gerekenleri bir kenara bırakıp, namaza durdum. Allah kabul etsin inşaAllah bitirdim, duamı ettim. Bir de yatmaya karar verdim, ama kalkamama ihtimalim vardı bir daha o bitkinlikle. Ben de duanın sonuna “Allah´ım yatsıya kalkabilmeyi nasip et” diye ekledim.

Saat 21.30 suları olmuştu. 22.45 e saati kurdum içeri abimin odasına yatmaya gittim, annemlere de beni o saatte kaldırmalarını söyledim. Tabi o bitkinlikle ben o saatte kalkamamışım, annemler de kıyamıyorlar uyandırmaya kalkamayınca, öylece uyuyorum. Yine aynısı olmuş. Abim gelmiş yatmaya gece on ikiye gelirken, hatırlıyorum, kalkıp ben de kendi yatağıma geçtim, namazı kılmadığım geldi aklıma ama her yerim titriyor, başım çok felaket dönüyordu, yatağa uzandım ben de on, on beş dakika sonra kalkabilmeyi dileyerek…

Dalmış gitmişim…



Saat kaçtı bilmiyorum gece bir ara gözlerimi açtım; nasıl oldu, niye oldu bilmiyorum ama elime baktım. Aman Allah´ım bir de ne göreyim, hamam böceği elimin üzerinde! Yatağımda! Hadi elimi geçtim, yatağımın üzerinde hamam böceğinin ne işi var! Kaldı ki bizim evde hamam böceği de olmaz! Elimi silkeledim, bu gerçek mi, rüya mı, hayal mi anlam verememiştim. Sonra elimden düştü, yatağın kenarında olduğu halde yatağın altına girdi! O tiksinmeyle fırladım yataktan. Uyku sersemi lambayı açtım, yatağın altına, sağına, soluna baktım ama hamam böceğini bulamadım! Saate baktım tam 02.19 idi…

Yatağa tekrar girmeye cesaret edemedim, geçmişte her şeye(!) cesaret eden hanım efendi yatağa girmeye tiksinmişti! Bir vakitler Allah´tan korkmayan ben küçük bir böcekten korkuyordum! Kendime şaşırmıştım! Sonra yatsı namazı geldi aklıma; sahi ya ben yatsıyı kılmamıştım. Bir an duraksadım; uyku sersemi ve bitkinlik “namaz kılma, yat” diyordu bana sessizce. O ara aklıma o akşam okuduğum şu cümle geldi:

“Kasten bir vakit namazını geçiren ALLAH´ı sevdiğini iddia edemez! Bu sevgi yalandır”

Oysa ben Allah´ı sevdiğimi, çok sevdiğimi dile getiriyordum, hem Allah-u Teâlâ uyanıp kendime gelmeme küçücük bir böceği vesile etmişken kılmamak olmazdı.

Gittim abdest aldım, namaza durdum… Elhamdülillah!
Yine düşüncelere dalmıştım; küçücük, herkesin tiksindiği bir böcek uyanmama vesile olmuştu. Ne büyük bir lütuftu bu! Akşam namazında ettiğim dua gelmişti aklıma. Allah nasıl da her şeye kadirdi! Nasıl da Ol dediği şey oluveriyordu anında. Ben sadece O´ndan namazımı eda edebilmeyi dilemiştim, ama şimdi O bana neler, neler söylüyordu gecenin yarısında!

Gecenin gündüzü örtmesi gibi, Allah da bu gecede günahlarımı örter miydi acaba? Gecenin sessizliğinde hamam böceğiyle aynı odada olduğumu, elime konduğunu çoktan unutmuştum bile…
Hatta ne kadar şükretsem azdı.

Allah ne kadar büyüktü, ne kadar Yüce´ydi, Ulu´ydu! Biz de ne kadar acizdik, güçsüzdük, yardıma muhtaçtık. Öyle ya hamam böceğine muhtaç olmuştum, Allah nasıl da kibirden koruyordu insanı. “Büyüklenme ey Esra” diyordu, “bak Seni BEN yarattım, istersem seni Azize yaparım, istersem de küçücük bir böceğe muhtaç yaparım. Büyük olan BENİM, Yüce olan BENİM, Sense ACİZ basit bir kulsun. İstediğin kadar saatleri kur kalkabilmek için namaza; anana babana bacına söyle seni kaldırmaları için, istersen dünyaları topla, dik baş ucuna, Eğer BEN nasip etmezsem, dilemezsem kalkamazsın aslâ! Acizliğini bilip, dua edersen eğer, güçsüzlüğünde BENİM kudretimi hatırlarsan, BENDEN istersen, BENDEN dilersen; KÜÇÜCÜK BİR BÖCEĞİ SANA HİZMETKÂR YAPARIM, olmayacakları oldururum, seni namaza kaldırırım! Yeter ki sarıl sımsıkı BANA! Başka kapı yok, başka yol yok, başka huzur dolu aguş yok, Bir tek BEN varım, Bana yönel ki huzura er, mutluluğa kanat çırp!” ve daha neler, neler…



Dünya bizim için yaratılmıştı, biz de Allah için. Her şeyi ama her şeyi kullanmak, Allah için doğru yolda kullanmak irademizde olan bir şeydi belki de. En küçüğünden, en büyüğüne faydasız hiçbir şey yoktu dünyada! Allah her şeyi bizim için halketmişti! Kullanımımıza sunmuştu, ama biz kendi özümüze olduğu gibi, dünyadaki varlıkların da özlerine yabancıydık! Bir hamam böceğini Allah için sevemiyorduk, tiksiniyorduk, “o da neydi öyle kara küçük bir şey!” diyorduk ve bunu gibi niceleri…

Oysa henüz yaşamıştım, nasıl da faydasını sunmuştu ömrüme! Ben de faydalıyım dercesine, sanki elimden tutup kaldırmıştı namaza… Vay be dedim işte o an, bir hamam böceği ne işler başarıyor Allah´ın izniyle!


Bir şeyleri daha yine görüyordum yaşamda… Hayattaki çoğu şeyi beğenmemekle aslında Allah´ın yarattıklarını, sonuç itibariyle de Allah´ı beğenmiyorduk. Allah´ın hikmetlerini göremiyoruz diye, illaki kötülemeye gidiyorduk, hani TAM TESLİM olabilsek Allah´a bu neden böyle demeye vakit bulamayacaktık. Allah´ın güzelliklerinden sarhoş olmuş bir şekilde, dilimizde HAMD, kalbimizde aşk-ı muhabbet; ömrü huzur, hûşû içinde geçirecektik. Hamam böceğine baktığımızda Allah´ın nasıl da mükemmel olduğunu okuyacak, kendimizin acizliğini hatırlayacak ve Allah isterse ona nasıl da muhtaç olabileceğimizi dillendirecektik.
Evet, biz Allah´a kulluk etmek için gelmiştik, dünyadaki her şey de kulluğumuza yardımcı olmak için yaratılmıştı. Bunun idrakinde olabilmeliydik. Şu fani dünyada baktığımız her şeyde Allah´ı görebilmeliydik.

Kur´an ayetlerinde küçücük bir SİNEĞİ misal veren Allah-u Teâlâ, şimdi de o ayetleri hatırlatırcasına hamam böceğini gösteriyordu bana… Her şeyi bilen Allah idi. Âlim olan Allah´tı. O nasip etmezse bir şey bilmemize imkân yoktu!

Gecenin bir yarısı sarıl diyordu BANA; Kur´an´a, Sünnet´e…



“Ey insanlar bir misal verildi, şimdi ona iyi kulak verin! Haberiniz olsun ki sizin Allah'tan başka taptıklarınız bir sinek yaratamazlar, hepsi onun için bir araya gelseler bile; şayet sinek onlardan bir şey kaparsa onu ondan kurtaramazlar; isteyen de güçsüz, istenen de! Hac Suresi 73. Ayet”



Hamam böceği Allah´ın BİR´liğini tekrar tekrar vurguluyordu gece yarısı… “Nefsî bütün putlarını kır, yok et; Allah´a secde et” diyordu… “La İlâhe İllallah Muhammeden Resulullâh” sırrı sessizliğe hoş bir seda katıyordu!



Sabah ezanını da bekledim, namazı kılıp yattım. Hamam böceğinin yatağın altında olma olasılığı hiç mi hiç umurumda değildi, görseydim aslında şöyle bir bakardım, “EyvaAllah” derdim. Hem Allah kaderimize ne yazmışsa onu yaşayacaktık, kaçarı yoktu! Ölüm mü gelecekti; bir vesile mutlaka olmalıydı; nedendi ki o zaman vesilelerden korkuş, kaçış… Belki bir sineğin taşıdığı mikrop girecekti kanımıza, belki araba altında ya da bir başka şekilde… Ötesi yoktu… Biz Allah´ındık, bu can emanetti, Allah dilediği şekilde muamele ederdi… Önemli olan rızasını kazanmış olarak ölebilmekti. Allah´ın gücüne gitmeyecek, Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellemin gücüne gitmeyecek şekilde bir ömür sürebilmekti…



Allah bizi yolunda daim eylesin, her şeye Allah´ın yarattığı varlık olarak bakabilmeyi nasip etsin inşaAllah. Ömrümüzü O´nun rızasını kazanmak için tüketmeyi, nefsimize köle olmamayı nasip etsin… Öldüğümüzde ardımızdan hayır dua gönderen bir ordu bıraksın inşaAllah. Samimi olmayı ve dâhi tüm güzelliklerini, sırrını nasip etsin!

Âmin.

Bu arada artık hamam böceklerini de çok seviyorum, çok sevimli hayvanlar :)
Beyazî… 18 Haziran 2009 Perşembe