4 Ocak 2009 Pazar

NEME LÂZIM

Kanunî Sultan Süleyman Han, Osmanlı Devletinin en yüksek seviyelere çıkdığı bir devrin pâdişahıdır. Ama, “Günün birinde Osmanlı da inişe geçer mi, çökmeye yüz tutar mı?” diye de zaman zaman düşünür. Bu endişesini aynı zamanda süt kardeşi olan meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye açmaya karar verir. Yahyâ Efendi’ye bir mektup gönderir:
“Sen ilâhî sırlara vâkıf birisin. Osmanlı’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” diye özetler endişesini.
Pâdişahtan gelen mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevâbı ise: “Neme lâzım be Sultanım!” şeklinde gāyet kısa olur.
Topkapı Sarayı'nda bu cevâbı hayretle okuyan Sultan, bu söze bir ma‘nâ veremez, endişesi daha da artar. “Acabâ bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?” diye düşünür. Kalkar, Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gider.
Sitemle: “Ağabey, ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, suâli ciddiye al!” diyerek, suâlini tekrar sorar.
Yahyâ Efendi duraklar: “Sultanım, sizin suâlinizi ciddiye almamak kābil mi? Ben suâlinizin üzerine iyice düşündüm ve kanâatimi de açıkça arz etmiştim.”
“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sâdece: ‘Neme lâzım be sultânım!’ demişsiniz.”
Yahyâ Efendi bunun üzerine ibret dolu şu sözleri söyler:
“Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyûka çıksa, işitenler de ‘Neme lâzım’ deyip uzaklaşsalar; sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler de ‘Neme lâzım’ deyip bunu söylemeyip sussalar, gizleseler; fakirlerin, muhtaçların, kimsesizlerin feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazînesi boşalır, halkın i‘timad ve hürmeti sarsılır. Âsâyiş ve emniyete vesîle olan, itâat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir.”

0 yorum: