28 Aralık 2008 Pazar

KİM KÖR? KİM NANKÖR?

Bir gün Îsâ (as), iki gözü kör ve iki ayağı felçli bir adama rast gelir. Adam bir ağacın altında şöyle duâ etmektedir: “Ey nice hükümdarlara vermediği ni‘meti bana ihsân eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları adedince şükürler olsun!”

Hazreti Îsâ kötürüm adama yaklaşır ve der: “Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Buna rağmen çoğu hükümdarlara verilmeyen ni‘metlerin sana verildiğini düşünüp, büyük bir samîmiyetle şükretmektesin. Hangi ni‘mettir ki nice hükümdarlara verilmediği halde sana verilen?”

Adam: “Efendi, efendi!” der. “Allah bana öyle bir kalb vermiş ki, o kalble ona şükrediyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille onu zikrediyorum. Hâlbuki nice hükümdarlar var ki, bu ni‘metten mahrumdurlar.”

Kalb gözü açık olan bu adama Îsâ (as): “Gel seni şu görmeyen gözlerinden bir öpeyim” der. Îsâ (as) adamın gözlerinden öpünce gözleri açılır.

Karşısındakinin Îsâ (as) olduğunu görünce heyecanlanan adam: “Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifâlar bahşeden mu‘cizelerin sâhibi peygamber değil misin?” der.

Îsâ (as): “Belli olmuyor mu?” der. Adam: “Gözlerimden belli oluyor da, ayaklarımdan hâlâ belli değil!” cevabını verir.

Tebessüm eden Hz. Îsâ: “Kalk yürü Allah’ın izniyle!” der. Adam kalkar ve yürür. Artık ayakları da iyi olmuştur.

Birkaç adım gittikten sonra ilk sözü şu olur: “Ey Allah’ın Nebîsi! Sendeki bu mu‘cizeleler de ondan değil mi? Öyleyse geç kalmayayım. Ona bir şükredeyim!” der ve öyle bir secdeye kapanır ver der ki:
“Yâ Rabbî! Ben zikreden bir dilin, şükreden bir kalbin bile şükrünü yerine getirmekten âcizken, şimdi sen bana gözlerimle ayaklarımı lütfettin. Bunların şükrünü ben nasıl ödeyeceğim?”

0 yorum: